NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
عَبْدَةَ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى بْنُ
سُلَيْمٍ
الطَّائِفِيُّ
حَدَّثَنَا
إِسْمَعِيلَ
بْنُ
أُمَيَّةَ عَنْ
أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا أَلْقَى
الْبَحْرُ
أَوْ جَزَرَ
عَنْهُ فَكُلُوهُ
وَمَا مَاتَ
فِيهِ
وَطَفَا
فَلَا تَأْكُلُوهُ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَى هَذَا
الْحَدِيثَ سُفْيَانُ
الثَّوْرِيُّ
وَأَيُّوبُ
وَحَمَّادٌ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
أَوْقَفُوهُ
عَلَى
جَابِرٍ
وَقَدْ
أُسْنِدَ
هَذَا الْحَدِيثُ
أَيْضًا مِنْ
وَجْهٍ
ضَعِيفٍ عَنْ ابْنِ
أَبِي ذِئْبٍ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Câbir b. Abdullah' dan, Rasûlullah
(s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
"Denizin (sahile)
attığı veya (deniz sularını) kendisinden geri çektiği (için açıkta kalan)
şeyleri yeyiniz. (Fakat) denizde (kendiliğinden zahiri bir sebep olmaksızın
ölüp de) su yüzüne çıkan şeyleri yemeyiniz."
Ebû Dâvûd dedi ki:
Süfyan es-Sevrî, Eyyub ve Hammâd da hadisi Ebu'z-Ziibeyr'den rivayet ettiler ve
bunların üçü de rivayet zincirini) Câbir üzerinde durdurdular, (Hz. Nebi'e
kadar uzandıramadılar). Bazen bu hadis (in rivayet zinciri) zayıf bir şekilde
îbn Ebî Zi'b, Ebu'z-Zübeyr ve Câbir yoluyla Hz. Nebi (s.a.v.)'e dayandırılarak
rivayet edilmiştir.
İzah:
Bu hadis-i şerif,
"Suda kendi kendine, zahiren sebepsiz olarak olup de suyun yuzune çıkan
balıklar yenmez diyen[Ö.N.Bilmen Büyük
İsl.İlmihali, 418.] Hanefîlerin delilidir.
Bu görüş Câbir (r.a)
ile İbn Abbas (r.a) dan da mevkuf olarak rivayet olunmuştur. Mîrkât yazarının
da ifade ettiği gibi, haram ve helâl konularında sahabeden gelen mevkuf
rivayetler merfû hadis hükmündedir.
Hidâye müellifinin
dediği gibi, zahiren sebepsiz olarak kendi kendine ölen bir balığı yemek
Hanefîlere göre mekruh; İmam Mâlik ile İmam Şafiî ve İmam Ahmed ve Zahirîlere
göre böyle bir balığı yemek helâl olmakla beraber yememek evlâdır.
Bu görüşte olan fıkıh
imamlarının ve taraftarlarının Kitap'tan delilleri;"Hem kendinize hem de
yolculara bir geçimlik olmak üzere deniz avı ve onu yemek, size helâl
kılındı"[Mâide 96] âyet-i kerimesidir. Çünkü bu âyet-i kerime deniz
hayvanlarının insanlar tarafından avlanarak yakalananlarını İçerisine aldığı
gibi kendiliğinden ölerek insanların eline geçeni de kapsamına almaktadır.
Sünnetten delilleri
ise, "Bize iki ölü (hayvan) helâl kalındı: Birisi balık, diğeri
çekirge"[İbn Mâce, sayd, el'ime; Muvatta, sıfatü'n-nebî; Ahmed b. Hanbel,
II, 97.]
mealindeki hadis-i
şerifle, "Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir" mealindeki 83 numaralı
hadis-i şeriftir. Çünkü bu hadis-i şeriflerde, zahiren sebepsiz olarak ölüp de
su yüzüne çıkan balıkla, insanlar tarafından avlanarak veya zahirî bir sebeple
öldükten sonra ele geçen balıklar arasında bir ayırım yapılmamaktadır.
Hanefî ulemasının
delili ise mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifle Hz. Ali'nin, "Bizim
çarşımızda kendiliğinden ölüp de su yüzüne çıkan balık alışverişi yapmayın"
sözü ve İbn Abbas'ın, rivayet ettiği, "Deniz öldürdükten sonra su yüzünde
sürüklenip dururken bulduğunuz deniz hayvanlarını yemeyiniz" mealindeki
hadislerdir.
Aynî'nin de açıkladığı
gibi, mevzumuzu teşkil eden Câbir hadisi çeşitli rivayetlerle te'yid edilmiştir.
Bu görüşte olan Hanefi
âlimlerine göre, aksi görüşe sahip olan fıkıh âlimlerinin delil olarak
sarıldıkları Mâide sûresi 96. âyetinde onların görüşlerini isbatlayan bir ifade
mevcut değildir.
Hidâye yazarı
Merginânî'nin açıkladığı üzere sahâbilerden bir topluluk da bu
görüştedirler.[el-Aynî, el-Binâye, IX, 98-99.]